ABA ALTINDAN ‘OY PUSULASI’ GÖSTERMEK
Bu sözün aslının ‘aba altından sopa göstermek’ olduğunu hemen hemen bilmeyeniniz yoktur. Bu sözü kim söylemiş, neden söylemiş, nerede söylemiş, bilmem ama tek bildiğim bir şey var tam da yerinde bir söz olmuş. Kime ne mesaj verecekseniz bunun için tamda bu sözle anlatmış olursunuz.
Bizler bir şeyleri okuyup tartışıp sonuca bağlamak diye bir çaba ve gayreti, emeği vermek yerine bu gibi kısa yoldan işimizi ‘hal’letmek gibi huylarımız, kabadayılıklarımız vardır. Bu huy her zaman işe yarar mı bilinmez. Türkiye’de bu her zaman işe yaramış. Tamda seçim önceleri bu gibi duygularımızın tavan yapmış olduğu görünmektedir.
16 yıldır başta olan hükümet bu gün yerel seçimlere doğru gitmektedir. Cemaatler kontrolü kendi ellerine geçirmeye çalışmakta, oysaki cemaatler devletin kontrolünde olmalı, devlet cemaatlerin değil. Sonra edindikleri güçle bir şeyler yaptırmaya devleti mecbur etmektedirler.
İnsan eğitilmeye ailede başlar, okulla devam eder, sosyal çevrede şekil bulur. Bu çevrelerin nasıl bilgi verdiği çok önemli olup insana yarardan çok zarar vermesi de olası bir durumdur. Cemaatler bir türlü CAMİ cemaati olamamışlardır. Birlikte aynı safta duramayacak kadar ayrışmışlardır. Bu raddeye nasıl getirildik. İslam BARIŞ dini iken SAVAŞ dini nasıl yapılmıştır. Bu ayrışmalarla ilerde Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Suriye’deki gibi bizde de aynı tesiri göstermeyeceğini hiç kimse garanti veremez. Bu son durumlar da bunu göstermektedir maalesef.
Bizde peygamberin ne yediği, ne giydiği, nasıl ve ne yöne yattığı, sakalının uzunluğu kısalığı din haline getirilmiş. Yalan söylememesi, zarif ve nazik olması, dinamik, çalışkan, iradeli, cesur, adaletli, maharetli, aydın, sabırlı ve hoşgörülü olması gibi yönleri hiç önemsenmiyor sanki. Nereye gidiyor bu Müslümanlar? Neleri din adına kabullenmiş ve kutsal ilan etmiş? Oysa dinin olmazsa olmaz şartları ulemaca bellidir.
Allahın varlığı,
Peygamberin (vahyin) gelmiş olması,
Ahiretin gerçek olduğu inancıdır.
Bu üç ana omurga üzerine din bina edilir. Bazıları ise mezheplerini, tarikatlarını, cemaatlerini, en iyi dini yaşayan biziz mesajıyla sahiplenerek büyük kitleleri hipnoz edebilmekte, aklı devreden çıkararak birçok işi yaptırıp maddi ve manevi alanda sömürebilmekteler. Çörek otu yağı satmak için tv kanalları kurabilmekte, ‘şeyh-i şifa’ ismiyle merhemler satabilmekteler. Kendine vahiy geldiğini iddia eden ‘mehdi’lerin hesabını tutamıyoruz bile. ‘Tövbe kapıları’ çoğalmış, Allah’ın kapısına kilit vurulmuştur. İnsanlar kime ne için gideceğini şaşırmış, kendi cemaatlerinin menfaati için dini siyasallaştırmış, ahlakı silmişler, her türlü haram olanları mübah saymışlardır. Yalan söylemek, ikiyüzlü davranmak, Allah ile insan arasına sayısı belirsiz aracılar koymak gibi kötü huylar edinmişlerdir. Oysa ki Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: ‘Gökten inen (vahiy) ve göğe yükselen (Salih amel) ne varsa hepsini bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir, Allah yapıp ettiğiniz her şeyi görür… Hadid 4
Allah’ın gökten indirdiği vahiydir. Göğe yükselen ise insanın doğru dürüst yaptığı amellerdir, iyi davranışlardır. Başta şirk koşmamak, peygamberin getirisine teslim olmak, yaptığımız her işin hesabını Allah’a vermektir.
Başa dönecek olursak bundan önceki seçimlerin öncesinde büyük bir kalkışma, ‘15 temmuz’ gibi bir acı tecrübe yaşanmış, ülkenin ‘aydın’ diyebileceğimiz bir kesimi bu acı olayı milletimize reva görmüş ve orduyu da arkasına alarak bu menfur saldırıyı gerçekleştirmiş, 259 CAN’a mal olmuştur. Ne istemişlerdi de verilmemişti? İsterken illa yeniçeriler gibi kazan mı kaldırmak gerekirdi. Kaldırılan bu kazanlar elhamdülillah Ankara’nın kazan ilçesinde, bu kazanları yürekli insanlar başlarına geçirmiş ve ‘kahraman’ unvanını hak etmişlerdir.
Devleti oluşturan millettir. Öyleyse devlet insana, millete düşman olur mu? Olmaz! İnsan kendi kendinin düşmanı olmuş olur. Bu ülkede herkes inandığı dini yaşayabilir, istediği düşünceyi özgürce savunabilir, ama nasıl? Kendinden başkalarının da farklı inandığını ve düşündüğünü bilerek ve haddini aşmayarak. Hangi cemaat, tarikat, mezhep, meşrep olursa olsun, önce bu hakkı kendilerine tanınmış zannetmesinler. Bu yerler insana hak, hukuk, ahlak, adalet, edep öğretmemişse, bu zaten insanın sadece kendini avutma ve bir yere ait olma kompleksini tatmin etmiş demektir.
İnsan aklına ve ahlakına dinin esaslarını kabul ettirememişse, o insana yazık olmuştur. Binlerce insanın sorgulamadan birilerinin peşine takılıp, nereye götürüldüğünü anlamamış olarak yol alması, tehlikenin en büyüğüdür. Hükümetler bu gün vardır yarın yoktur. Ama bu millet her daim varlığını devam ettirmek mecburiyetindedir. Bizden sonra gelecek nesillere bırakacağımız nelerdir, hiç düşündük mü? Hangi ilmi eserleri, bilimi, teknolojiyi, edebiyatı, felsefeyi, kültürü hangisini?
Son yüzyılda ülkemizin ürettiği hangi değerler var? Şair, ressam, filozof… Dünya düşünce tarihine katkı sunmuş kimimiz var? Bunlar kolay kazanılmıyor dostlar. Emek, fedakarlık, azim ve çaba gerektiriyor. ‘Bir alimin ölümü bir alemin ölümü gibidir’ der peygamberimiz (sav).
En-nur Allah’ın esmalarından bir tanesidir. ‘Allah’ın göklerin ve yerin Nur’u olması, yaratılmış olan ne varsa onun bilgisi ve kontrolünde olması, amacına uygun varlığını sürdürmesi anlamına gelmektedir. Burada soruyoruz. Ey insan amacına uygun ne yapıyorsun, fıtratını aydınlatacak, nurlandıracak hangi çalışma içindesin? Yoksa amacını unutup, karanlığı, (zulmü ve cehaleti) seçip yeryüzünde insanların katili mi olmaya kalkışıyorsun? Nesin sen? Nerede, kimlerlesin? Dikkat et, insan bozulursa dünya ifsat olur, insan doğru olursa dünya doğrulur.
Bizi var eden, varlığından haberdar eden yüce Allah yeryüzünde iyilik, adalet, merhamet üretmemizi istiyor. Peki siz ne istiyorsunuz? Belanızı mı?
‘Hiç şüphesiz Allah, (tevhid inancını benimsemek en başta olmak üzere her hususta) adaleti/doğruluğu, samimi ibadet ve itaati, akrabaya yardım etmeyi emreder. Her türlü çirkin söz ve davranışı, her türlü günahı ve ahlaki rezaleti (zulüm, kibir, kin, nefret gibi) her türlü azgınlık ve taşkınlığı yasaklar. İşte Allah size bütün bunları emrediyor ki gerekeni harfiyen yerine getiresiniz.’ Nahl 90.
Selam ve dua ile…
0 YORUM