İNSANLIĞA DÖNÜŞ

İNSANLIĞA DÖNÜŞ

İnsan bir uçurtma misalidir, nasıl ki bir uçurtmanın çıtalı olması için kavak ağacından çıtaya; uçması için rüzgâra ihtiyacı var. İnsanında yaşam sürebilmesi için bir takım hasletlere ihtiyacı var. Bu hasletler yeme-içme gibi temel ihtiyaçlardan öte insan olmanın gereğine dairdir.

Nitekim insan doğar can kazanır, büyür güç kazanır gücünü ikrarından yani kararlarından alır. Eğer insan hayatındaki seçimlerinde doğru kararlar verirse, yani kararlarında merhamet çizgisini ve adalet terazisini öncelerse erdemli olur. Ve bu erdemlilik insanı kâmil noktaya ulaştırır. İşte kemale erişmek insanı fıtratına onu doğduğu ilk günkü saf ve temizliğe masumiyete kavuşturur. Zira merhamet, adalet ve erdemli duruş, insanın yaşarken kazandığı ama fıtratına uygun özelliklerdir. Renklerin ve dillerin farklı oluşu merhametin adaletin ve erdemin renklerini değiştirmiyor. Öyleyse bu özelliklerle donanım sağlayamıyorsak (kendimizi yetiştiremiyorsak) hangi renk ve dilde olursak olalım; sevdadan ve mana âleminden kısacası insana dair hasletlerden bahsedemeyiz. Öyleyse bizi birleştirecek bizi kardeş kılacak olan tek şey fıtratımıza dönmektir. Bizim fıtrata dönme gayemiz insanlığı ortak bir paydada buluşturmak olmalıdır.

İnsanın yaratılış serüvenine baktığımız da ne görürüz acaba? Allah meleklerine yeryüzünde bir halife kılacağını söylediğinde melekler, yeryüzünde bozgunculuk yapacak bir topluluğu (türü) nedenyaratacağını sorarlar. O ise şüphesiz en iyi bilenin kendisi olduğunu beyan eder. Bu ayeti kerime muvacehesinde yaratanın hikmetini anlamak zor değildir. O yeryüzünde her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır. Eşyayı ve hadisatı zıtlarıyla yaratmış olanA LLAH insanoğlunu da farklı renklerde farklı dillerde yaratmıştır. Bu Yaratıcının bizlere bahşettiği bir zenginliktir. Ama özünde bizi ayni kılan sahip olduğumuz fıtrattır. Müşterek bir fıtrata sahip olan insan hangi çevresel etkiye maruz kalırsa kalsın Allah'ın kendisine verdiği fıtrat sayesinde içindeki insanı bulabilir. Fakat insanlıktan bihaber olan habis ideolojilerle yetişmiş, beyinleri yıkanmış, akılları işgal edilmiş ki bunların içindeki insanı bulmaları fıtrata dönüşleri zordur nitekim. Bu zihin, dünyanın öbür ucundan adını duymadığımız bir yerdenaldı en iyilerimizi aramızdan. Hem de ibadet eder halde, yönelir halde, yaklaşır halde. Bu kafa üç yaşındaki İbrahim'i babasının kanatları altında bir cami mihrabında öldürdü. Bu kafa Filistin'deevleri okullarıhastaneleri yurtları gönülleriişgal etti. Yine bu kafa Ortadoğu'da milletleri bölmeye çalıştı, birlik ve beraberliklere alçakça girişimlerde bulundu. Bu kafa insanların zaaflarını kullanıp akıl oyunlarıyla kardeşi kardeşe düşürdü. Bu kafa Mısır’da gencecik insanların hayallerini, özgürlüklerini geleceklerini aldı. Bu zihin bir zamanlar Bosna'da kadınların ve çocukların gözündeki ışığı söndürdüğü gibi bugün DoğuTürkistan'da toplama kamplarında Müslüman insanların sessiz çığlıklarınısusturmaya çalıştı. Bu kafa insan canı ve kanından beslendi.  Bu kafa inşa ettikleri yeni dünya düzeni tezleriyle insanlığın gözünü kapitalist bir yaşam planıyla boyadı onların gönüllerini ve akıllarını ifsad (işgal) etti.

Üretilen yeni tekno dünya düzeninde özgürce yaşamak ve seçmek diye bir şey yoktur. Yalnızlığınız, sefaletiniz, çaresizliğiniz, esaretiniz bile bu dünyanın reklamına dönüşü vermektedir. Acınacak haliniz tıklanma rekorları kırar ama o halden kurtulamazsınız. Dünya haberdar olur ama siz yine yalnızsınız. Böyle bir değerlendirmeden sonra akla takılan şu soruyu soralım öyleyse; Peki böyle bir zihniyete karşı tavrımız ne olmalıdır? Başlangıçta sloganik bir duruşu olsa da bu soruyu herkese sordurabilir miyiz? Zannedersem sorular safımızı belli edecektir. İnsanlık bir tehlikenin eşiğinde mi değil mi sorusuna hayır diyenler var ise sorun yok, ama evet diyenler var ise "tavrımız ne olacaktır" sorusu haklı bir soru olacaktır. O vakit kurtuluşun soruları da sorulacaktır demektir. Günümüz dünyasında bu soruları sorup cevap arayacak insan içerisinde en yakın yine Müslüman zihnini görüyorum. Çünkü bu zihin sadece Allaha kul olmayı varlığının gayesi olarak telakki eder. Devamında ise tarih içerisindeki insanın konumunu yanlışıyla doğrusuyla tartışma maharetini gösterir. Bu maharete ise, özgürleşmenin yoluna "özümüzün gürleşmesinden geçer" cihetiyle ulaşabiliriz. Zira insanlığa dönüş öze ve fıtrata dönüştür. Bizler de ancak özümüze döndüğümüz gün, bir çıtalı gibi uçabileceğiz…

Her günümüzün mübarek olması dileğiyle…

 

REKLAM

Kaynak : http://yenisehirim.com/insanliga-donus.html.html

Yorumlar

    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiş gibi görünüyor.

    İlk yorumu siz yapın!

Yorum Yaz